Güçlen.
Yalnız değilsin.
Oldugun yerde kalıverıyorsun bazen
Bu yer ne basladıgın yer ne de bitireceğin yer,
Ne tuttuğun ne de bıraktığın Bi yer
Burası durduğun yer.
Bazen isteyerek durduğun bazen de durmak zorunda oldugun.
Bazen çok da takılmamak lazım,
duruyorsun işte.
Bazen kaçmak istememek
Bazen içine bagırmak
Bazen dolu dolu gulmek
Bazen kızmak, ateş gibi.
Ama durmak.
Buranın ruzgarına mı alışmak acaba bu? Yada ruzgarın yanında eserken getirdiği mis kokular mı durduran.
biliyorsun başka ruzgarlar da var
Hatta fırtınalar.
Bilmem, önemli mi?
Gerçekten sebep, tek ve yek olarak bir sebep, sonucu tanımlar mı
Birsürü şey bir araya gelmiş
kimi bütün kimi teget geçmiş kimi kesişmiş de sonucu oluşturmuştur sanki,
Bir cümleyi öyle kolay toparlayamıyorum.
Yapanlara şaşırıyorum.
Mesela, Grip ilacı kullandıktan sonra ilaçtan dolayı geçti diyemem,
Belki kullanmasam da geçecekti, belki yeşil çay içtiğim için geçti, belki mutlu oldugum için, belki ilaç içtiğim belki de dinlendiğim için. Bilemiyorum belki hepsi. Yada bikaçı
Hayatta hiç birşeyi siyah yada beyazla tarif edemiyorum.
"İyi biri ama böyle
Kötü biri ama şöyle."
İşte
sanki dünya dönüyor
Ben duruyorum. Ne anlıyorum ne anlamıyorum.
Birlikte seyahat ettiğim biri.
Daha önce bi defa görmüştüm fakat şimdi ilk kez muhabbet ettik.
Çok iyi bi yerde mühendis. Aynı sene doğmuşuz. Güzel, boyu uzun, sevimli, dışa dönük, aktif, sohbeti iyi ve çok kibar. Maşallah Allah daim etsin, her şeyi tamam.
Önce biraz konuştuk.
‘Herkesin imtihanı başka’ gibi klişe sayılabilecek replikler döndü öylesine, cümle arasında.
Sonra efkarlı müzikleri sevmesinin nedeni soruldu.
Önceleri de muhabbeti dönmüştü, gülüp geçmiştik.
Yine dediler, hadi anlat aşk acısı mı, gülümsedik hepimiz.
Sonra dedi ki,
Söylesem inanmazsınız.
Boşanıyorum.
Gözleri doldu o an.
Arabanın içi sus pus oldu.
Yanında oturuyordum.
Sadece elimi omzuna koyabildim bi anlığına.
Başını cama çevirdi sonra.
Elleriyle gözlerini sildiğini gördüm.
Henüz 28 yaşında.
İyi bi yerde mühendis, güzel, dışa dönük.
Her şeyi tamam.
Herkesin imtihanı başka, evet.
Önümde duran, el ele tutuşmuş anne ile kıza baktım.
Kitap önümdeydi ama okumuyordum, onları düşünüyordum.
Dedim ki içimden, bu da güzel bi mutluluk, evet.
Fakat şu dünyadan; hiç böylesine bağlar kurmadan, birilerine karışmadan, sorumluluk almadan, onların hayatını, sorunlarını düşünmeden ayrılmak da güzel olabilir.
Bağ kurmak, zor.
Hem gönül bağı kurduğun herkesten sorumlusun neticede, değil mi?
Kitabı okuyor gibi yapıyordum ama çok sıkıcıydı.
Böyle gereksiz düşüncelere dalmama neden oldu, yine kafamı bişeylerle dolduramadım.
Biz hayatı kıyıdan yaşayan, çok yükselip alçalmadan rutinden devam etmeye alışkın, buna adeta bagımlı, uçlarda gitmeye cesaret edemeyen insanlarız.
Biz, sözüm ona düşünceli olmak adına her yeri kırıp dökebilen insanlarız. Sürekli yanlış karar verip çaresizliğimiz konusunda kendimizi çok güzel ikna eden insanlarız. Biz dışarıya öyle içeriye böyle insanlarız.
Biz kendinden emin ama elleri titreyen insanlarız...
Biz ne istediğini bilmeyen, kendini dinlemekten bir haber, mutlu ya da mutsuz olduğu anlar arasındaki farkı bile sünger gibi içine çekip hep aynı çizgide olan insanlarız. Biz kıpırdamaktan ödü kopan insanlarız.
İşte Biz böyle hayatın kıyısından ölüp gideceğiz.
Biz ne yaşamaya ne de ölmeye cesaret edemeden öylece ölüp gideceğiz. Biz diyorum,
Ben ve içimdeki siz
Gerçekten üzgün olduğunda nası göründüğünü biliyorum.
Böyle..
Gözlerinden okunuyor.
Yalan söylememek için cümle kurmuyorsun.
Sözcükler dilinin ucunda gibi oluyor, sadece bişeyler düşünerek bakıyorsun.
Gerçekten hissetmediğin şeyleri sırf teselli olsun diye söylemiyor oluşun rahatlatıcı
Ve sen de biliyorsun
Gerçekten ne hissettiğimi.